Bir gün , ermişlerden birine sormuşlar:
“Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaÅŸayanlar arasında ne fark vardır?”
“Bakın, göstereyim” demiÅŸ ermiÅŸ.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilinden düşürmeyen, ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
Hepsi yerlerine oturmuÅŸlar.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiÅŸ ve arkasından da ‘derviÅŸ kaşığı’ denilen bir metre boyunda kaşıklar.
ErmiÅŸ:
“Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye bir ÅŸart da koÅŸmuÅŸ. “Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok.”
“Peki” demiÅŸler ve çorbayı içmeye giriÅŸmiÅŸler.
Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, vazgeçmişler çorbadan. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan. Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş:
“ÅŸimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaÅŸayanları çağıralım yemeÄŸe” demiÅŸ.
Yüzleri aydınlık, gözleri |